"Zehra Kuyusu", insanoglunun en büyük yolculugunu; zaman, kalp ve hakikat arayisini anlatan büyüleyici bir roman. Hikâye, Asim'in dedesinden kalan kirik cep saatiyle baslar. Saatin durdugu an, yalnizca zamani degil; umudu, iradeyi ve kalbin ritmini de durdurmustur. Ancak bu kirik saat, ayni zamanda yolculugun isaretidir. Asim, saatin izini sürerken kendini farkli kasabalarin ve sinavlarin içinde bulur.
Her kasaba, insan ruhunun bir duragi; her sinav, nefsin farkli bir yüzüdür. Durmus Saatler Sehri'nde umutsuzlugun gölgesinde yasayanlari görür; burada zaman akmaz, umut yesermez. Sarhos Saatlerin Ülkesi'nde zevk, eglence ve kayitsizlik hâkimdir; insanlar ani sarhoslukla tüketir. Körler Meydani'nda ise görmeyen gözler degil, görmeyen kalpler vardir; insanlar hakikati bilmezden gelerek yasamlarini sürdürür.
Altin Zaman Pazari'nda zamanin paraya dönüstügü, insanlarin ebediyeti unutarak dünyevî hirslarla kayboldugu manzaralarla yüzlesir. Her durak Asim'a kendi içini gösterir: bir yanda nefsi emmârenin fisiltilari, diger yanda kalbin derin çagrisi. Bu yolculukta ona isik tutanlar da vardir: bilge Ziya, dogru yolu isaret eden bir dost; ama bir de karanlik tarafi temsil eden Saat Efendisi, insanin en zayif aninda seslenen bir gölge.
Sevda'nin aldatici cazibesiyle, yalniz daglarin soguk sessizligiyle ve mucizevi gecelerin gizemiyle yüzlesir."Zehra Kuyusu", yalnizca bir roman degil; tasavvufî göndermelerle örülmüs bir alegori, ruhun ve kalbin metafizik yolculugu. Zamanin ne oldugunu, kalbin niçin durmadan attigini, insanin neden sinavdan sinava yürüdügünü sorgulatan bir eser. Alegorik anlatimi, mitolojik atmosferi ve masalsi diliyle hem bir fantastik kurgu, hem de bir büyüme hikâyesi.
Asim'in yolculugu, aslinda herkesin yolculugu: kaybolmus umutlarin, zaman karsisinda çaresizligin, kalbin ritmiyle yeniden ayaga kalkmanin hikâyesi. Zehra Kuyusu, yalnizca kuyunun dibinde degil, kalbin en derininde gizlenmis hakikati arayanlarin romani.
"Zehra Kuyusu", insanoglunun en büyük yolculugunu; zaman, kalp ve hakikat arayisini anlatan büyüleyici bir roman. Hikâye, Asim'in dedesinden kalan kirik cep saatiyle baslar. Saatin durdugu an, yalnizca zamani degil; umudu, iradeyi ve kalbin ritmini de durdurmustur. Ancak bu kirik saat, ayni zamanda yolculugun isaretidir. Asim, saatin izini sürerken kendini farkli kasabalarin ve sinavlarin içinde bulur.
Her kasaba, insan ruhunun bir duragi; her sinav, nefsin farkli bir yüzüdür. Durmus Saatler Sehri'nde umutsuzlugun gölgesinde yasayanlari görür; burada zaman akmaz, umut yesermez. Sarhos Saatlerin Ülkesi'nde zevk, eglence ve kayitsizlik hâkimdir; insanlar ani sarhoslukla tüketir. Körler Meydani'nda ise görmeyen gözler degil, görmeyen kalpler vardir; insanlar hakikati bilmezden gelerek yasamlarini sürdürür.
Altin Zaman Pazari'nda zamanin paraya dönüstügü, insanlarin ebediyeti unutarak dünyevî hirslarla kayboldugu manzaralarla yüzlesir. Her durak Asim'a kendi içini gösterir: bir yanda nefsi emmârenin fisiltilari, diger yanda kalbin derin çagrisi. Bu yolculukta ona isik tutanlar da vardir: bilge Ziya, dogru yolu isaret eden bir dost; ama bir de karanlik tarafi temsil eden Saat Efendisi, insanin en zayif aninda seslenen bir gölge.
Sevda'nin aldatici cazibesiyle, yalniz daglarin soguk sessizligiyle ve mucizevi gecelerin gizemiyle yüzlesir."Zehra Kuyusu", yalnizca bir roman degil; tasavvufî göndermelerle örülmüs bir alegori, ruhun ve kalbin metafizik yolculugu. Zamanin ne oldugunu, kalbin niçin durmadan attigini, insanin neden sinavdan sinava yürüdügünü sorgulatan bir eser. Alegorik anlatimi, mitolojik atmosferi ve masalsi diliyle hem bir fantastik kurgu, hem de bir büyüme hikâyesi.
Asim'in yolculugu, aslinda herkesin yolculugu: kaybolmus umutlarin, zaman karsisinda çaresizligin, kalbin ritmiyle yeniden ayaga kalkmanin hikâyesi. Zehra Kuyusu, yalnizca kuyunun dibinde degil, kalbin en derininde gizlenmis hakikati arayanlarin romani.